Aslında hepimiz hayatımızın her alanında ''less is more'' sözünü sıklıkla duyuyoruz.
Peki nedir ? less is more :
Yalnız tasarımda değil hayatımızın her anında kullanmamız gereken bir yaşam biçimi. Daha azıyla daha çok keyif almamız gerektiğini vurgulayan bir yaşam felsefesini yansıtır.
Pandemi döneminde bence hepimiz elimizde olan şeylerin daha azıyla yetinmeye alıştık ve buna da uyum sağladığımızı düşünüyorum ancak normalleşme sürecinde hepimiz aynı alışkanlıklarımıza ,hep daha fazlasıyla yetinme isteğimize karşı gelemedik.
Peki tasarımda ''less is more'' nedir ?
Less is more , modern mimarin öncülerinden Ludwing Mies van der Rohe (1886-1969) tarafından ortaya atılmış bir söz. Mies ''less is more'', yani ''az çoktur '' yaşam biçimini öyle benimsemiş ki, tüm mimari tasarımlarında bu prensibi yansıtmış.
Ludwig Mies van der Rohe’nin mimari çizgisinde en önem verdiği şey sadelik ve işlevselliğin öne çıktığı tasarımlar olmuştur ve tasarımlarında çelik ve camı birlikte kullanarak taşıyıcı kolon fikrinin yıkılmasını sağlamıştır.
Mies 1938-1958 yılları arasında ITT Mimarlık Fakültesinin yöneticiliğini yaptı. 1940'larda kampüsün yeni tasarımını yapması istendi ve o çelik-cam tarzıyla çalışmalar yapmaya başladı.
Mies'in tasarım prensiplerinde benim de kendime prensip edindiğim '' İç mekanın doğayla ilişkisi'' her zaman dikkatimi çekmiştir ve bunu göz önüne alarak tasarladığı projesi :
Farnsworth House (Illinois, ABD/1946)
Yapı, Mies’in diğer projelerinde olduğu gibi minimalist çizgide duvar yerine cam kullanılan tek odalı bir kır evi olarak tasarlanmıştır. Duvarların olmaması sayesinde iç mekanı doğa ile bütünleştirmiştir. O zamana kadar yapılmış en minimalist yapı olarak kabul edilmektedir.
Aslında hayranlıkla sizlere sayabileceğim Mies'in birçok projesi var sizleri daha fazla sıkmamak adına en beğendiklerimi ve bence de minimalist mimarinin öncü projelerini sizinle paylaştım sözlerimi noktalamadan önce birkaç fikrimi sizinle paylaşmak istiyorum, bir iç mekan tasarımcısı olarak mekan da yarattığımız her tasarım aslında işlevsel değildir ,maalesef ne kadar çok dokunuş yaparsam mekan o kadar güzelleşir algısı vardır hepimizde, bu algının Mies'in projelerini ve onu tanıdıktan sonra yıkılacağını düşünüyorum.
Mekanda ki ufak dokunuşlar, sadelikler mekanı kendi gibi hissetmemize neden olur ,mekan içindeki bütün duvarları beyaz yapın demiyorum yada abartılı eşya kullanmayın demiyorum bu tasarım ögeleri her mekan için gereklidir ama mekan içindeki 10 duvardan 1'ini odak noktası yapıp abartıya kaçmadan güzel bir dokunuş yaratabiliriz.
Yazımı okuduğunuz için teşekkür ediyorum...
İç Mimar Sena Kılıç
Comentários